Sosyal Medya

Coğrafyamız

Jeopolitik Darbe Sonrası ‘Uhud Sendromu’...

“Almanya’nın ‘Yeni Dünya Düzeni’nde kendisine vaat edilenden daha fazlasına talip olması, onun ipinin çekilmesi ile eşdeğer bir durum olarak da değerlendirilebilir. Bu kapsamda ‘Steinmeier Faktörü’ üzerinde de hususen durmakta fayda var. Bir sonraki yazımızda bu faktör üzerinde duracağız” demiştim ama şu an gündeme de bir darbe olduğundan dolayı bu konuyu daha sonraki yazılarımdan birinde ele almaya çalışacağım...



Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol - Milli Gazete

 

 

“Almanya’nın ‘Yeni Dünya Düzeni’nde kendisine vaat edilenden daha fazlasına talip olması, onun ipinin çekilmesi ile eÅŸdeÄŸer bir durum olarak da deÄŸerlendirilebilir. Bu kapsamda ‘Steinmeier Faktörü’ üzerinde de hususen durmakta fayda var. Bir sonraki yazımızda bu faktör üzerinde duracağız” demiÅŸtim ama ÅŸu an gündeme de bir darbe olduÄŸundan dolayı bu konuyu daha sonraki yazılarımdan birinde ele almaya çalışacağım...

Evet, gündem darbe ve bu bir kaç gün ile de sınırlı kalacağa benzemiyor. En azından yaşattığı ve uzun bir süre daha etkisini gösterecek travmatik sonuçları itibarıyla gündemimizi uzunca bir süre ipotek altına almış, daha doğrusu gasp etmiş uğursuz bir süreç ile karşı karşıyayız. Havada uçuşan birçok soru cevabını bulana kadar da bir normalleşmeden bahsedebilmemiz mümkün değil.

Bu soruların başında ise, bu baÅŸarısız darbenin bir “öncü darbe” olup olmadığı geliyor. Açıkçası çok da haksız bir soru sayılmaz. Ortadaki tuhaflıklar, bir takım deÄŸerlendirmeler ve Türkiye’nin sahip olduÄŸu jeopolitik ile uluslararası konjonktür böylesi bir olasılığı fazlasıyla dikkate almayı gerektiriyor.

Nitekim ortada başarısız bir darbe girişimi olmasına rağmen hiç kimse ikincinin ya da asıl darbenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden emin değil ve bundan dolayı da millet meydanlarda, sokaklarda alan hâkimiyeti sağlamaya ve olası bir girişimi her ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışıyor.

Burada Mısır örneÄŸi, bu tedbirlerin alınmasının ya da tedirginliÄŸin bir anlamda çıkış noktası. Ä°lkinde baÅŸarısız olan darbecilerin halkın rehavetinden istifade edip, sokakları boÅŸaltması sonrası Sisi’yi iktidara taşıması oldukça önemli bir deneyim olarak ön plana çıkıyor.

Bu husus, Uhud Savaşı ile de büyük bir benzerlik taşıyor. Bunun adına “Uhud Sendromu” ya da “Kazanırken Kaybetmek Sendromu” da denilebilir. Dolayısıyla, tarihsel hafızanın bir kez daha devreye girdiÄŸi bir zaman diliminden geçiyoruz. Önemli olan buradaki “denge” ve “ölçü” boyutu. Yani, bir süre sonra kontrolsüz sendromların yol açabileceÄŸi bir takım olumsuz, yıkıcı, öldürücü sonuçlar ortaya çıkabilir. Ve bu tür sonuçlar hezimetin yollarını açabilir. O yüzden fazlasıyla dikkatli olunması gereken bir durum söz konusu.

 

Darbenin Bıraktığı “Ölümcül Virüs”!

Darbe, daha çok kullandığı tank, top, uçak, helikopter vb. silahlar ve bunlar üzerinden gerçekleştirilen öldürücü, yakıcı, yıkıcı sonuçları itibarıyla konuşuluyor. Fakat burada göz ardı edilen bir şey var, o da bu darbe ile birlikte devlete ve topluma şırınga edilmeye çalışılan ve kendi kendisini imha ettirmeye yönelik daha büyük bir felaketin devletin ve toplumun bünyesine zerk edilmesi.

Bu kapsamda darbecilerin hedef gözetmeksizin sivilleri hedef alması ve asker ile halkı karşı karşıya getirmesi; devletin diğer kurumlarını sanki düşman bir ülkeyi bombalar gibi vurması ve çok sayıda güvenlik mensubunu şehit etmesi ve yaralanmasına yol açması; hatta kendi meslektaşlarına silah çekmekten bile çekinmemesi oldukça dikkat çekici. Bunlar bir tesadüf olamaz!

Darbenin zamanından önce eyleme konulması, yukarıda sıralanan eylemlerin aslında bilinçli bir şekilde yapıldığını gösteriyor. Belki de hedeflenen buydu. Dolayısıyla, burada başarısız bir darbe girişiminden ziyade, sistematik bir şekilde devreye sokulan daha büyük bir darbe süreci ile karşı karşıyayız. Bu darbe de onun sadece tetikleyicisi...

O yüzden fazlasıyla dikkatli olunması ve daha somut tedbirlerin alınması gereken bir sürecin içinden geçmekteyiz. Olayların çok daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi, fazlasıyla dikkatli ve hassas tepkilerin verilmesi, yapıcı, oyun bozucu adımların atılması gerekiyor.

Bu kapsamda, öncelikle darbenin gerçek nedenleri, failleri ve arka planının üzerinde durulması ve bir an önce aydınlığa kavuşturulması şart. Buradaki ciddi oyunlardan biri de, ülkedeki kurumlar arasına düşmanlık tohumlarının ekilmeye çalışılması. Hatta kurumların kendi içine bile... Bunları da görmek lazım.

Bir diğer husus ise, yukarıda dikkat çektiğimiz darbenin arkada bıraktığı bir takım virüslerin bir an önce teşhis edilmesi ve buna yönelik tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi hususu. Bu tedavi sürecinde yapılması gereken şey yeni korku duvarları inşası değil, güven inşası olmalı ve bir an önce gönül köprüleri tamir edilerek daha da güçlendirilmeli. Bunun yolu da öncelikle ordu ile millet arasına herhangi bir nifakın girmesini engellemekten geçiyor. Bunu yapmayan ülkelerin hali ortada!

Dolayısıyla, oyunu bozmanın yolu buradan geçiyor. EÄŸer bu adımlar atılmaz ise, o zaman oyuna gelmiÅŸiz demektir. Fakat diÄŸer taraftan ben ÅŸuna inanıyorum ki, onların hesabı olabilir. Ama bir kez daha görülmüştür ki, Allah’ın da bir hesabı var ve O tüm oyunların bozucusudur. Allah bu milleti çok seviyor ve o büyük misyonun sahibi olarak bu milleti seçmiÅŸ durumda. Bu millet o büyük misyonu yerine getirmediÄŸi sürece de kıyamet kopmayacak.

Bu vesileyle, aziz milletimize ve devletimize yönelik bu darbe giriÅŸimini lanetliyor, ÅŸehitlerimize Allah’tan rahmet ve baÅŸta aileleri olmak üzere milletimize baÅŸsaÄŸlığı diliyorum.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.